John Calvin’in Yaşamı (1509-1564)

John Calvin 10 Temmuz 1509’da Fransa’nın Noyon kentinde doğdu. Gramer ve dil konusunda Maturius Corderius’un gözetmenliğinde Paris’te eğitim aldı ve Montaign Koleji’nde İspanyol bir profesörden felsefe dersleri aldı. Genç Calvin’in yaşamı daha çok, Noyon Psikoposu’nun yardımcısı olan babası tarafından kontrol edilmekteydi. Her ne kadar Calvin kendisini sıradan insanlardan birisi olarak tanımlasa da, babası oldukça hırslı bir kişiydi. Oğlunun entellektüel ve zeka bakımından arkadaşlarından bir hayli farklı olduğunu farkeden babası, onun aristokrat bir ailenin gözetiminde eğitim almasını istedi. Bu eğitim için genç Calvin, Montmore ailesinin gözetimine bırakıldı. Bu ailenin yanındaki eğitimini tamamladıktan sonra Calvin, Sorbonne Üniversitesi’ne gitti. Calvin’in babası, oğlunun bir gün rahip olacağını ve gençliğinden beri açıkça herkes tarafından görülen yetenekleriyle Katolik Kilisesi’nde önemli bir pozisyona yükseleceğini umut ediyordu. Bir süre sonra Calvin’in babası bu yöndeki planlarını değiştirmeye başladı. Avukatların rahiplerden çok daha fazla para kazandıklarını gördüğünde, oğlunun bütün çalışmalarını bırakıp bir hukuk fakültesinde okumasını istedi. Calvin, isteksiz de olsa babasının sözünü dinleyerek Paris’in en seçkin hukuk fakültelerinden birisinde eğitimine başladı. Ancak Calvin, hayatının bu döneminde yaşamının geri kalanında gerçekten ne yapmak istediği konusunda kendisine sorular sormaya başlamıştı. Aslında ne bir rahip ne de bir avukat olmak istiyordu. Calvin’in istediği tek şey, bir ilim adamı olarak kitap yazmak ve insanların bu kitapları okuduklarını bilmekti. Calvin yaklaşık 23 yaşlarındayken, Romalı Stoacı filozof Seneca’nın yazdığı De Clementia (Merhamet Üzerine) adlı kitap üzerine bir yorum kitabı yazdı. Kitabın konusunun ve içeriğinin üst düzeyde bir dilde yazılması nedeniyle Calvin bu kitaptan elde edeceğini umduğu ünü elde edememişti.

Calvin yazdığı kitaplarda hemen hemen kendisinden hiç bahsetmezdi. Bu yüzden Calvin’in nasıl iman ettiği konusunda elimizdeki tek bilgi, Mezmurlar üzerine yazdığı yorum kitabının önsözünde bulunmaktadır. Calvin burada kendisi hakkında şunları söylemektedir: “Hırslı ve kendim için bir ad kazanmak üzere çıktığım bu yolculukta devam ederken, Tanrı yolumu başka bir yöne çevirdi ve bana beklenmedik bir iman verdi”. Calvin’in yüreğindeki bu değişimin tarihi tam olarak tesbit edilemese de, 1532 yılından olduğu tahmin edilmektedir. 1534 yılında Calvin, babasının onun eğitim masraflarını karşılaması için atamış olduğu Katolik Kilisesi’ndeki görevinden istifa etti ve aldığı maaşı tamamen geri çevirdi. Babasının ölümü üzerine Noyon’a geri dönen Calvin, burada bir süre kaldıktan sonra tekrar Paris’e geri döndü.

Paris Üniversitesi’nin rektörlüğüne Nicholas Cop atanmıştı. Cop, rektörlüğüne başlayacağı ilk günde bir konuşma yapmak için kürsünün arkasına geçti. Calvin’in hazırladığı tahmin edilen bu konuşmanın içeriği ve konuşmanın en sonunda “insan sadece lütuf aracılığı ile aklanır” sözü dinleyenler üzerinde bir soğuk duş etkisi yarattı. Böylece birçok kişi Nicholas’ın Protestan olduğunu anladı. Nicholas hiçbir zaman görevine başlayamadı çünkü bu konuşmayı yaptıktan sonra hayati tehlike nedeniyle sürekli kaçmak zorunda kaldı. Bu olay üzerine Sorbonne halkı ve Parlamento, Protestanlara ve özellikle Calvin’e karşı cephe aldılar. Tüm yetkililer Calvin’i aramaya başlamışlardı. Bir akşam kapısında birçok polis ve yetkili gören Calvin, arka pencereden atlayarak kaçtı ve 1533 yılından beri bir kaçak olarak yaşayarak acil olarak Paris’i terketmek zorunda kaldı. Calvin 1534 yılı içerisinde Paris’e geri döndü ve “Ölen ruhların bir çeşit uykuda oldukları” öğretisine karşı bir yazı yazdı. Bu yazısı üzerine önceki seferden daha da sert bir tepkiyle karşılaştı ve Fransa’yı terketmesi istendi. Ardından Calvin Basel’e gitti ve burada İbranice eğitimini tamamladıktan sonra ölümsüz eseri “Hristiyan İnancının Temelleri” (Institutes of Christian Religion) adlı kitabının ilk baskısını yayınladı. Calvin bu kitabı, inançları henüz tam olarak sistematize edilmemiş Protestanlar’ı bilgilendirmek ve uğrunda ölünen bu imanın nelerden oluşması gerektiğini açıklamak için yazmıştı. Bu eseri Fransa Kralı I. Francis’e adadıktan sonra, Fransa’da imanları yüzünden öldürülen Protestanlar’ın inançlarını açıklayan başka bir savunma yazdı.

Fransa’daki durumu göz önüne aldığında Calvin, amaçlarını yerine getirebilmek için rahatça kitaplarını yazabileceği ve çalışabileceği bir yere ihtiyacı olduğuna karar verdi. Bunun için en uygun yerin ise Strazburg olduğunu biliyordu. Fakat Strazburg’a giden sınır yollarının kapatılmış olduğunu gören Calvin, Cenevre’den geçerek kente varma amacındaydı. Cenevre’de sadece bir gece kalmayı düşünüyordu fakat Reformist bir teolog olan William Farrel, Calvin’in şehre geldiğinden haberdar edilmişti. Calvin’le görüşen Farrel ona, “Senin kesinlikle Cenevre’de kalman gerekir. Senin yardımına ihtiyacım var” dedi. Fakat Calvin kararlı bir şekilde “Hayır!Ben Strazburg’a gidip kitap yazmaktan başka birşey düşünmüyorum” dedi. Farrel, Calvin’in inatçılığına ve Cenevre’yi terketme isteğine o kadar kızdı ki sonunda ona, “Eğer Strazburg’a gidersen, Tanrı bütün çalışmalarını lanetleyecektir” dedi.

Cenevre’de kalmaya karar veren Calvin, şehir komitesi tarafından hem kilise görevine hem de üniversitede teoloji profesörlüğüne atandı. Her ne kadar Cenevre şehir komitesi Protestanlık lehine düşünüyor olsa da, halk hala Katolik’ti. Bu nedenle Calvin’i kimse sevmiyor ve ona zulmetmek için ellerinden gelen her fırsatı kollluyorlardı. Calvin sokakta yürürken köpeklerini onun peşinden salıyor, hayvanlarına Calvin adını veriyorlardı. Bazen de gecenin ilerleyen saatlerinde insanlar Calvin’in penceresinin altında silahlarını ateşliyor, evini taşlıyorlardı. 1547 yılında bir gün vaaz vermek için kürsüye çıktığında bir tehdit mektubu gördü. Mektupta, eğer şehri terketmezse en yakın zamanda öldürüleceği yazıyordu. Bunlar sadece Katolikler’le olan sorunlardı. Oysa bir de Protestanlar’la olan sorunlar vardı. Cenevre’de bulunan Protestanlar arasında daha büyük gruplaşmalar vardı. Calvin, Protestanlar arasındaki bu çatışmanın tam ortasında kalmıştı. Belki de genç bir pastörün başına gelebilecek en kötü şey Calvin’in başına gelmişti. Düşmanlarından bir tanesi onun hakkında asılsız bir haber yaymaya başladı. Bu haber, aslında Calvin’in gizliden gizliye Tanrı’yı reddeden bir kişi olduğuydu. Calvin bu konuda kendisini savunmak zorundaydı fakat kendisini ne kadar savunduysa bu dedikodu da o kadar çok yayıldı. Cenevre’de geçirdiği bu birkaç yıl Calvin için çok zor geçmişti. Calvin’in Cenevre’ye gelişinden sonra herşey o kadar kötüye gitmişti ki, en sonunda şehir komitesi William Farrel ve Calvin’in Cenevre’den ayrılmalarını ve geri dönmemelerini istediler.

Calvin Cenevre’den ayrıldıktan sonra Strazburg’taki Fransız bir imanlı topluluğunun pastörü olarak çalışması için davet edildi. Burada diğer bir ünlü teolog olan Martin Bucer ile tanıştı.Strazburg, Avrupa’da imanları yüzünden zulüm gören Protestanlar’ın sığındıkları ilk şehirdi. Şehrin önde gelen pastörleri Bucer ve Capito’ydu. Şehrin pazar yerinde Luther, Reformasyon, Kutsal Kitap’ın yeni çevirisi gibi konular konuşuluyor, hemen hemen her gün halka açık dersler veriliyordu.

Calvin bu şehirde durmadan çalışmaya devam etti. Üniversitede teoloji dersleri veriyor, haftada 4 kez vaaz veriyor ve kilise işleriyle ilgileniyordu. Hristiyan İnancının Temelleri adlı kitabını altı bölümden 17 bölüme kadar çıkarmıştı. Calvin bu dönemde, kendisinden devamlı eşşiz bir yardımcı ve mükemmel bir eş diye bahsettiği Idelette De Bure ile tanışıp evlendi. Ancak Calvin, evliliğinin ilk 52 haftasının 45 haftasında, kilise hizmetini yapabilmek için evde yoktu.
Cenevre Komitesi, 1541 yılında yeni bir kararla Calvin’i tekrardan geri çağırdı. Calvin isteksiz de olsa Cenevre’ye geri döndü. Fakat şehir komitesine kilise yapısıyla ilgili bazı şartlar öne sürdü.

Calvin kilisede bu düzenlemeleri yaparak bir anlamda Presbiteryenliğin kurucusu konumuna gelmiş sayılabilir. Calvin yalnızca Cenevre’deki kiliseyi organize etmekle kalmadı, aynı zamanda başka şeyler de yaptı. Bu yaptıkları genelde insanların pek fazla bilmediği türden şeylerdi. Tüm Avrupa’da Protestanlar’a baskı yapılıyordu ve bu baskıdan kaçmak isteyenlerin sığındıklar şehirlerden birisi de Cenevre’ydi. Calvin bu sığınmacılara nasıl yardım edebileceği konusunda düşünüyor ve onlar için kaygı çekiyordu. Yüreğindeki bu istekle, Cenevre’ye gelen yabancıları orada yaşayan yerli halkla kaynaştırmak, birleştirmek için bazı çalışmalara başladı. Onlara yiyecek, kalacak yer ve para sağlamaya çalıştı. Bulabildiği kadar onlara iş buluyor, gelen sığınmacı ve yetim çocuklar için ise sığınma evleri açtırıyordu. Calvin mektuplarından birisinde özel olarak ilgilendiği yaşlı bir kadından bahseder. Bu yoğun hayat temposu içerisinde Calvin, her sabah saat 5’te bu kadının yatağının başına gelerek ona Kutsal Kitap okurdu. Mektuplarında bu yaşlı kadının ölümden nasıl korktuğunu anlatır. Calvin, Kutsal Kitab’ın sözleriyle ve kendi düşünceleriyle bu kadına esenlik vermeye, rahatlatmaya çalışırdı. Yazmış olduğu aynı mektupta bir pastörün sorumluluklarından bahsederken şu sözleri de ekledi : “Bizler ağlayanlarla ağlamalıyız. Bunun anlamı şudur: Eğer bizler Hristiyansak, komşularımızın üzüntülerini paylaşmalıyız ve onların gözyaşlarına isteyerek ortak olmalıyız. Onları rahatlatmalıyız”. Mektuplarındaki bu sözlerden Calvin’in gerçekten topluluğu ile nasıl derin bir iletişim içinde olduğunu anlayabiliriz.

Bir başka mektubu da, Fransa’da müjdeyi duyuran bir grup gence, Katolikler tarafından yakalanıp hapse atıldıkları sırada yazmıştı. Bu 5 genç mahkemeye çıkarılıp ölüm cezasına çarptırılmışlardı. Calvin bir anlamda bu mektubu onları rahatlatmak ve teşvik etmek için yazmıştı. Bu mektubu, onların öleceklerini bilerek, yüreği bununla dolu bir şekilde yazmıştır. Calvin bu gençleri, ne pahasına olursa olsun imanlarında güçlü kalmaları için teşvik eder. Bir başka yazdığı mektupta ise doğal bir afet sonucu eşini kaybeden bir kişiyi teselli etmeye çalışır. Calvin şöyle der: “Kardeşim, senin neler hissettiğini çok iyi biliyorum çünkü ben de eşimi kaybettim. Böylesine güç zamanlarda bizleri teselli eden tek şey, Tanrı’nın yüceliğine ve iyiliğine bakmaktır”. Calvin, Idelette De Bure ile 10 yıl mutlu bir evlilik yaşar fakat bu süre sonunda sevgili Idelette’ni kaybeder. Idelette’in Calvin’le olan evliliğinden bir oğlu olur fakat bu çocuk doğum esnasında hayatını kaybeder. Calvin bu olayı, “çok acı ve derin bir yara” olarak tarif etmesine rağmen, “Rab bize böylesine büyük bir acı verdi. Fakat O da bir Baba’dır ve bu yüzden çocukları için en iyisinin ne olduğunu O bilir” demiştir. İki yıl sonra bir kızları olur fakat bu çocuklarını da yüksek ateşten dolayı kaybederler. Ardından üçüncü bir çocukları olur fakat onu da aynı şekilde ölüm beklemektedir. Calvin ve Idelette, bütün bu acıların ortasında Rab’be hizmet etmeye ve O’nun yüceliği için hayatlarından vazgeçmeye hazır bir şekilde yola devam etmektedirler. Bütün bu olanların üzerine Papa yanlıları Calvin hakkında, “ Bu alçak, Idelette ile evlendi. Bu güzel kadın en verimli olduğu dönemde olmasına rağmen, bu adi adamın adı yeryüzünde daha fazla bulunmasın diye ona bir çocuk veremedi”. diyorlardı.

Avrupa’da Michael Servetus adında sapkın öğretilere inanan bir kişi vardı. Servetus üçlübirliği reddediyordu ve bu inancını belirten iki kitap yazmıştı. Servetus bu inancı yüzünden vatanı İspanya’dan kaçmak zorunda kalmıştı. Fransa’ya geldiğinde Katolikler Servetus’u yakalayarak hapse atmışlar ve daha sonra mahkemede yargılayarak Tanrı’ya karşı küfretme suçundan dolayı ölüm cezasına çarptırmışlardı. Fakat bu kişi her nasılsa hapishaneden kaçmayı başararak Cenevre’ye gitmişti. Bir gün Calvin kilisede vaaz verirken, vaazın tam ortasında Servetus içeriye girdi ve kim olduğu anlaşılır anlaşılmaz yakalandı. Protestanlar da Servetus’u Katolikler kadar sevmiyorlardı. Böylece Servetus, yargılanmak üzere bir mahkemeye çıkarıldı. Calvin de uzman tanık olarak bu mahkemeye çağrıldı. Daha önce geçen 15 yılda Servetus’un Calvin’e bazı mektuplar yazmış olduğu ve bu mektuplarında Calvin’le fikir çatışmasına girmek istediği ortaya çıkmıştı. İşte bu nedenle Calvin, Servetus’un öğretisinin ne olduğunu çok iyi biliyordu. Servetus herşeye rağmen üçlübirliğe karşı olan inancında ısrar etti ve herkesin önünde bunu kabul etmediğini açıkça belirtti. Bu mahkeme süresince Calvin, Servetus’a yol göstermek niyetindeydi. Onunla müjdeyi paylaşarak, içinde bulunduğu yanlıştan onu kurtarmaya çalıştı fakat Servetus her seferinde bunu reddetti. Mahkemenin son duruşmasında hakim, Servetus’u ölüm cezasına çarpttırdı. Calvin, inanılmaz bir merhamet ve acıma duygusuyla hakime giderek; ölüm cezasının kaldırılmasını, daha farklı bir ceza ile cezalandırılmasını istedi. Calvin’in bu isteği hakim tarafından reddedildi ve Servetus, Cenevre’de diri diri yakılarak öldürüldü.

Calvin’in Katolik yetkililerden kaçarak Fransa’ya gittiği dönemlerde Servetus ona bir mektup göndererek buluşmak ve neden üçlübirliğe inandığını kendisine açıklamasını istemişti. Calvin o gün hayatını tehlikeye atarak Servetus’la buluşmak üzere Paris’e gitti. Fakat Servetus randevuya gelmemişti. Buradan da anlaşılacağı üzere Calvin, Servetus’u kazanmak için tekrar tekrar çaba sarfetmişti. Reform’a veya Calvinizm’e karşı çıkanların Calvin’in adını kötülemek için kullandıkları bu olayda aslında Calvin’in hemen hemen hiç rolü yoktur. Calvin’in argümanlarını ve teolojisini beğenmeyip, çürütemeyenler her zaman “Calvin, Servetus’u yaktı!” diye bağırmaya devam edeceklerdir. Fakat tarih bize tamamen farklı bir şey söylemektedir. Yukarıda anlatılanlara ek olarak verilebilecek başka bir yararlı bilgi de, Calvin’in Cenevre’de vatandaş statüsünde bile olamamasıdr. Bu yüzden Servetus’un yakılmasını istese bile bu yönde oy kullanma yetkisine de sahip değildi. Daha önce şiddetli bir şekilde kovulduğu bu şehirde böylesine bir yetkiye sahip olduğu söylenemez.

Bütün bu skandallar, dedikodular ve suçlamaların ortasında Calvin Rab’be bütün yaşamını sunmaya devam ediyordu. Hristiyan İnancının Temelleri kitabını 7 kez yazdı ve 6 bölümden 80 bölüme kadar genişletti. Bu kitabı 3 kez Fransızcaya çevirdi. Cenevre’de yaşamış olan ve Calvin’i çok yakından tanıyan bir kişi şöyle demişti: “Gece ve gündüz, Rab’bin önünde bir an bile çalışmayı bırakmadı”. Cenevre, Calvin’in bunca yoğun çalışmaları neticesinde ahaki yapısını gerçekten de değiştirmişti. Calvin 1536 yılında Cenevre’ye geldiğinde bu kent, genelevleri ve birahaneleri ile meşhurdu. Calvin şehre geldikten sonra fahişeler genelevleri bırakmaya ve insanlar artık içki içerek sarhoş oldukları bu birahanelere uğramamaya başlamışlardı. Cenevre’de çok büyük bir değişim yaşanmıştı ve insanlar Tanrı Sözü’nün vaaz edilmesi altında yaşamaya çağrılıyorlardı.Bir zamanlar Sodom ve Gomorra gibi olan bu şehir şimdi yeni bir Yeruşalem’e dönmüştü. İskoç Reformcu John Knox, Kraliçe I. Mary’nin zulmünden kaçarak Cenevre’ye gelmişti. Knox, bu şehirdeki Tanrı sevgisine ve tanrısallığa hayran kalmıştı. Arkadaşlarına yazdığı mektupta şunları yazmıştı:

“Elçilerin yaşadıkları günden itibaren dünya üzerinde kurulmuş olan en mükemmel Mesih’in okulu burasıdır. Diğer yerlerde de Mesih’in vaaz edildiğini biliyorum ama ben daha önce dünya üzerindeki hiçbir yerde davranış şekillerinin, hayat biçimlerinin ve dinin böylesine içtenlikle değiştirildiğine tanık olmamıştım”

Calvin aktif bir misyoner ve kilise kurucusuydu. Çoğu kişinin görüşü, “Calvinistler önceden belirlenmişliğe inandıklarından, müjdecilikle ilgilenmemeleri normaldir” şeklindedir. Fakat Calvin bunun tam tersini söylemiştir : “Tanrı insanları seçtiğinden dolayı, bizler Tanrı’nın bu yüce görevine katılmalıyız. Çünkü bu seçilmişlik aracılığıyla insanların Mesih’e gelecekleri ümidi vardır”. Calvin yazmış olduğu “Hristiyan İnancının Temelleri” adlı kitabında da bu soruya cevap verir: “Seçilmişlik ya da önceden belirlenmişlik öğretisinin içerisinde yüce görevi yerine getirme kavramı var mıdır?” Kitapta Calvin şöyle der: “Bizler, bu seçilmişlerin arasında kimler olduğunu bilemediğimiz için tanıştığımız herkesi sahip olduğumuz kurtuluşu ve esenliği paylaşmaya çağırıyoruz”

18 .yüzyılda yaşamış ve Amerika’daki “Büyük Uyanış”ın en önemli iki baş karakteri olan George Whitefield ve Jonathan Edwards’da Calvinisttiler. Bu inanışla Amerika’nın doğu sahili de dahil olmak üzere baştan aşağı bütün eyaletleri gezerek vaaz verdiler ve müjdeyi duyurdular. Bunun sonucunda da binlerce kişi Mesih’e geldi.

10 yıllık süre içerisinde Cenevre’ye gelen göçmenlerle birlikte kentin nüfusu ikiye katlandı. 1550 yılının başlarında Calvin’in ortaya attığı bir görüşe göre her sığınmacı kendi ülkesine geri dönmeli ve Kutsal Kitap’a uygun olarak Müjde’yi ülkesinde yaymalıydı. Calvin ve beraberindeki pastörler bir plan yaptılar. Sadece insanları Fransa’ya geri göndermekle kalmayıp, önce eğitimleriyle ilgilendiler. Calvin ve öğrencileri arasındaki ilişkileri o denli yakındı ki, bu kişiler eğitimlerini tamamlayıp ülkelerine döndükten sonra aradan yıllar geçmiş olsa da, mektuplar aracılığıyla Calvin’e danışır ve ondan fikir alırlardı. Calvin’in yaşamının sonuna kadar Fransa’daki müjdecilik hareketlerinde çok büyük bir artma olmuştu. 1555 yılında Fransa’da birçok kilise kurulmuştu. 1559 yılına gelindiğinde bu kiliselerin sayısı yaklaşık 100’ü bulmuştu. 1562 yılına gelindiğinde ise bu kiliselerin sayısı tam olarak 2150’ye varmıştı. Fransa’da kurulan kiliseler inanılmaz bir hızla büyümeye başlamışlardı. Bu kiliseleri kuranlardan biri Calvin’e bir mektup yazarak şunları demişti: “Tanrı öylesine olağanüstü yollardan çalıştı ki, bizler artık 4000-5000 kişiye vaaz vermek zorunda kalıyoruz”. Montpellier’den Calvin’e gelen başka bir mektupta da, “ Rab’bin müjdesini duymak isteyen o kadar çok kişi var ki, artık Pazar günleri toplam 5000-6000 kişiye vaaz veriyoruz”. Calvin Avrupa’daki birçok farklı ülkeye müjdeciler yetiştirdi ve gönderdi. Bu ülkelerin arasında İtalya, Hollanda, Macaristan, Polonya, İngiltere, İskoçya, İspanya da bulunmaktaydı. Brezilya’da kurulan ilk topluluklar da Calvin’in atayarak gönderdiği pastörlerin çalışmalarının sonucunda oluşmuşlardı. Calvin yazdığı bir mektupta tüm bunları neden yaptığını şöyle özetlemektedir:

“Bizler elimizden gelen bütün çabayı göstererek Tanrı’nın yüceltilmesi için gayret etmeliyiz; öyle ki tüm dünya O’nun önünde toplansın. Gerçek bir Hristiyan’ın içinde her zaman diğerlerini de Mesih’e çekme arzusu olacaktır. Bu bir Hristiyan’ın sorumluluğudur! Bizler Mesih hakkında bilmemiz gereken şeyleri sadece kendimize saklamak için değil ama tüm bu gerçeklerin Mesih’i tanımayan kişilerce de bilinmesine çaba göstermeliyiz. Tanrı’nın görkemini ve iyiliğini her bir ulusa bildirmek bizim görevimizdir”

Calvin haftada 5 kez vaaz veriyor, üniversitede öğretiyor, kilise sorunlarıyla ilgileniyor, kitap ve tüm Kutsal Kitap üzerine yorum kitapları yazıyordu. Her gün yalnızca 5 saat uyuyan, kronik hastalıklara sahip olan ve Tanrı’nın görkemi için devamlı çalışan bedeni artık son nefesini vermeye yaklaşıyordu. Ölüm döşeğinde yatarken bile Hezekiel kitabı üzerinde yazdığı yorum kitabını bitirmekle uğraşırken, yakın arkadaşı Theodore Beza, “Yeter artık, lütfen gücünü harcama, çok hastasın” diye onu uyardığında Calvin, “ Rab beni almak için geldiğinde, beni tembel ve boş otururken görmesini mi istersin” dedi. 27 Mayıs 1564’te Hezekiel yorum kitabını tam olarak bitiremeden Calvin, görkemi için aşağılandığı, zulüm gördüğü, kendisini inkar ettiği ve hayatından vazgeçtiği Tanrısıyla buluşmak üzere 55 yaşında gözlerini yaşama kapadı. Calvin’den kurtulmak isteyen ve ona karşı derin bir nefret besleyen Papa IV. Pius onun hakkında şunları söyledi :

“Bu heretik için para hiçbir zaman çekici olmadı. Eğer böyle hizmetkarlarım olsaydı, hükümdarlığım kıtadan kıtaya yayılırdı”.

Suggested products

DVD

The Silent Scream

Ronald Reagan changed his view as a result of watching The Silent Scream – a movie he considered so powerful and convicting that he screened it at the White House.

Read more